Ne güzel günlerdi! İçindeki tarifsiz sıkıntıyı bir kadeh viskiyle batmakta olan güneşin kollarına terketmek. Bir şeyler ters olmasına tersti, lakin işler o kadar güzeldi ki! Aslında alacağı ikramiye, bonus ve jestiyonlara yıllar önce ihtiyacı kalmamıştı; dünyalığını çoktan düzmüştü. Peki niye halâ oradaydı?
Ama işler bir anda dönmüş, para kaçmasın derken gerçek rengini göstermişti. Gerçek rengi gerçekten o muydu acaba? Çoktan unutmuştu. Fakat o yüce şahsiyet öyle olduğunu varsaydı. Önce bir fırça, ardından hafif bir azar, yetmedi tehditle geldi üstüne. Serf muamelesi yaptı ona, adeta mikroskopik bir varlık, tek hücreli bir canlıymış gibi. Ezdi onu milyonların önünde.
Ve işte camdan kulesinde, elinde gayrımilli içkisi, yine bir karar vermek zorundaydı; vermese ne olurdu sanki? Ya kuyruğunu bacaklarının arasına alıp sineye çekecekti o lafları ve hergün binlerce çalışanının önünden başı eğik geçecekti, ya da hakettiği cevabı verecekti ona - o çocuklarda olandan milyon katı vardı onda; yatı, katı, arabası, ikinci arabası...
Tekrar sığındı gayrımilli içkisinin verdiği o geçici sıcaklığa. Trajedi kara bir tül gibi örttü bukalemun derisini.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder